'Yanlış devam ettiriliyor ve tarihi bir fırsat daha göz göre göre heba ediliyor'
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Avrupa Birliği’nin (AB) yıllar önce yaptığı gibi, şimdi de tarihi hata yaptığını ve Kıbrıs sorununun çözümünde katalizör etkisi olabilecek enerji konusunun, yeni bir çatışma ve gerginlik alanına dönüştürüldüğüne işaret ederek, “Bu konuda Rumların tek yanlı girişimleri yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi artırıyor. Aynı yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsatı daha göz göre göre heba ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Avrupa Birliği’nin (AB) yıllar
önce yaptığı gibi, şimdi de tarihi hata yaptığını ve Kıbrıs sorununun çözümünde
katalizör etkisi olabilecek enerji konusunun, yeni bir çatışma ve gerginlik
alanına dönüştürüldüğüne işaret ederek, “Bu konuda Rumların tek yanlı
girişimleri yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi
artırıyor. Aynı yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsatı daha göz göre göre
heba ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığından verilen bilgiye göre, Mustafa Akıncı
Hürriyet’ten İpek Özbey’in sorularını yanıtladı. Son dönem dünya siyasetine
bakıldığında oyun sahalarının biraz daha doğuya kaydığına işaret eden Özbey’in
“Krizli ülkelerin neredeyse hepsinin Doğu Akdeniz’e sınırı olması rastlantı
mı?” sorusuna cevaben Akıncı, bunun yeni bir durum olmadığına işaret etti.
“Akdeniz coğrafyası tarih boyunca hep çalkantılı bir bölge
oldu” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Doğu Akdeniz 3 kıtayı birbirine bağlayan bir alandır.
Burası tarih boyunca önemli bir ticaret yolu olması nedeniyle güç savaşlarına
sahne olmuş bir bölgedir. Bu coğrafya Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı
bloklarının, ideolojik temelli kamplaşmasının da sınır hattını oluşturdu. Doğu
Akdeniz bugün de tarih boyunca sahip olduğu önemini koruyor. Orta Doğu zaten var
olan zengin petrol yatakları nedeniyle de önemliydi. Yakın dönemde Doğu
Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının mevcudiyetine ilişkin yapılan tespitler bu
coğrafyanın önemini daha da artırmıştır. Bu durum güncel gerilimlerin de
zeminini oluşturmuş bulunuyor”
Amerikan Jeopolotik Araştırma Kurumu’nun yıllar önce
açıkladığı Doğu Akdeniz havzasının 3,5-4 trilyon metreküp doğalgaz rezervine
sahip olduğuna tahminine değinen Özbey’in, “Meselenin önemini ortada ama bir de
sizden dinleyebilir miyiz?” sorusunu yönelttiği Akıncı şunları belirtti:
“KIBRISLI TÜRKLERLE TÜRKİYE’Yİ DEVRE DIŞINDA BIRAKMAYA
ÇALIŞMAK TARİHİ VE COĞRAFİ GERÇEKLİĞE AYKIRI BİR ÇABADIR”
“Bu ve buna benzer tahminler farklı kurumlar tarafından
yapılmaktadır. Bugün dünyamızın iklim değişikliği nedeniyle ciddi sıkıntılarla
karşı karşıya kalmasına bağlı olarak yenilenebilir enerji türlerine ilginin
artmasına karşın fosil yaktılar, petrol ve doğal gaz henüz önemini kaybetmedi.
Elbette yenilenebilir enerji politikalarını destekliyoruz.
Doğu Akdeniz güneş enerjisi deposu. Dünyada yenilenebilir enerjinin önemi
giderek daha çok anlaşılmakla birlikte, fosil yakıtlar henüz ekonomik değerini
ve önemini yitirmiş değildir. Doğal gazı da bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
Dolayısıyla enerji kaynaklarını sahiplenme mücadelesi de bitmiş değildir.
Bundan dolayıdır ki Doğu Akdeniz’de ExxonMobil, Total, Eni gibi şirketler ve
ülkeleri devrededir.
Bölgede yeni bir enerji denklemi kuruluyor. Kıbrıs Rum
Yönetimi de bölge ülkeleriyle ittifaklar oluşturup Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi
devre dışında bırakarak, denklemi tek başına kurmaya gayret ediyor. Oysa
Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi devre dışında bırakmaya çalışmak tarihi ve
coğrafi gerçekliğe aykırı bir çabadır”
Özbey’in yeni enerji denkleminde Türkiye’nin yalnız bırakılıp
bırakılmadığını sorması üzerine ise Akıncı, Türkiye’nin bazı bölge ülkeleriyle
yaşadığı bazı sorunlar olduğuna işaret etti.
“Rum tarafı fırsatçılık yaparak Türkiye’den boşalan alanları
kendi çıkarları doğrultusunda doldurmak amacıyla Yunanistan ile birlikte
bölgede üçlü ittifaklar oluşturmaya yönelmiştir” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Rum tarafı Sisi yönetimindeki Mısır, Netenyahu
yönetimindeki İsrail ve Ürdün ile ayrı ayrı üçlü ittifaklar kurdu. ABD’nin de
son dönemde bu ittifaklara dahil olduğunu görüyoruz.
Ancak bölgedeki denklem Kıbrıslı Türkler ve Türkiye olmadan
hep eksik kalacaktır. Bu adil bir durum olmayacaktır. Üstelik bu durumda
bölgenin istikrara kavuşması da mümkün olmayacaktır. Eğer bir boru hattı
alternatifi gündeme gelecekse, bunun en kestirme, en ucuz ve en pratik
güzergahı Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaşacak olan bir hattır”
“UZUN SÜREDİR BÖLGEDEKİ ZENGİNLİKLERİN YENİ BİR ÇATIŞMA
ALANI YARATMAMASI VE TAM TERSİNE, BU ZENGİNLİKLERİN BÖLGE ÜLKELERİ ARASINDA
İŞBİRLİĞİ ALANI OLUŞTURMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYORUM”
“Dünyanın yeni soğuk
savaş alanı Doğu Akdeniz’ mi? Bu tespite katılıyorsanız, bu soğuk savaşın günün
birinde sıcak savaşa dönüşme ihtimalini görüyor musunuz?” sorusu üzerine ise
Akıncı şunları kaydetti:
“Bugün artık Soğuk
Savaş döneminin iki kutuplu eski dünyasında yaşamıyoruz. Eskiden bir tarafta
ABD’nin başını çektiği Nato, diğer tarafta Sovyetler Birliği’nin başını çektiği
Varşova Paktı vardı. Artık Varşova paktı yok. O paktın pek çok üyesi şimdi AB
üyesi. Bugün II. Dünya Savaşı sonrasındaki gibi bir soğuk savaş yok. Ama
elbette tarihsel bakımdan keskin kopuşlardan ziyade eklemlenmeler ve
dönüşümlerden söz etmek daha doğru olur. Bu bakımdan Soğuk Savaş anlayış ve
kalıplarının günümüzde tamamen silindiğini söylemek de gerçekçi olmaz.
Öte yandan bölgemizde sıcak çatışmalar maalesef uzun
yıllardır zaten devam etmektedir. Örneğin İsrail-Filistin meselesi hala çözüm
bekleyen önemli bir sorundur. Suriye’de 8 yıldır savaş koşulları hüküm sürüyor.
Doğu Akdeniz’deki çatışma ve gerilim ortamından söz ederken
İsrail Arap uzlaşmazlığı gibi tarihsel gerilimlerin günümüze yansımalarını da
görmezden gelmek de doğru olmaz.
Suriye’ye ve tüm bölgeye artık barış gelmelidir. Türkiye
diplomatik olarak da bunun için çalışıyor. Barışa giden yol sonuçta
diplomasiden geçecektir. Başka yol yoktur.
Uzun süredir bölgedeki zenginliklerin yeni bir çatışma alanı
yaratmaması ve tam tersine, bu zenginliklerin bölge ülkeleri arasında işbirliği
alanı oluşturması gerektiğini söylüyorum. Bölgedeki mevcut çatışmaların
sonlandırılması ve yeni sıcak çatışma alanlarının oluşması ihtimalinin bertaraf
edilmesi için diplomasiye daha çok ağırlık verilmelidir”
“RUM TARAFI UZLAŞIYA KAPALI DURDUĞU, HATTA KONUYU KONUŞMAYI
BİLE REDDETTİĞİ İÇİN KKTC VE TÜRKİYE’NİN HAKLARINI KORUMAK İÇİN ADIM ATMASI
KAÇINILMAZ HALE GELMİŞTİR”
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’in ikinci büyük kıyı uzunluğuna
sahip olduğunu belirten ve “Güney Kıbrıs’ın ada devleti olarak haritalar
dayatmasının uluslararası hukukta bir karşılığı var mı?” diye soran Özbey’e ise
Akıncı şu yanıtı verdi:
“Kıbrıs Rum Yönetimi
yaptıklarının gerçekçi ve hukuki olabilmesi için iki tür uzlaşma sağlamalıdır.
Öncelikle bizimle ortak bir komite kurulmasını kabul etmelidir. Bu şekilde
Kıbrıs Rum Yönetimi doğal kaynaklar konusunda bu zenginliklerin ortak sahibi
olan Kıbrıslı Türkler ile planlama aşamasından başlayarak satışa kadar birlikte
hareket etmelidir.
İkinci olarak Türkiye Akdeniz’de en uzun kıyısı olan
ülkelerden biri olarak bölgedeki enerji denkleminden dışlanmamalıdır. Türkiye,
kendi kıyılarına hapsedilemeyecek bir ülke konumundadır. Bu gerçekler ışığında
KKTC ve Türkiye’nin bölgedeki haklardan vazgeçmesi beklenemez. Bu gerilimden
çıkış için uluslararası hukuk içinde bir çare bulunabilir. Rum tarafı uzlaşıya
kapalı durduğu, hatta konuyu konuşmayı bile reddettiği için KKTC ve Türkiye’nin
haklarını korumak için adım atması kaçınılmaz hale gelmiştir.”
Özbey’in “KKTC ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz enerji denkleminin
dışında tutma gayretinin en belirgin işaretinin ABD Dış İşleri Bakanı’nın
Kudüs’te, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Liderleriyle bir araya geldiği 24
Mart’ta verildi denilebilir mi?” sorusu üzerine dışta tutma gayretinin yeni bir
durum olmadığını vurgulayan Akıncı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“East-Med gibi akıl dışı bir projeyi gündeme getirmek bu
gayretlerin bir parçasıydı. Bilindiği gibi East-Med projesi Doğu Akdeniz
gazının Güney Kıbrıs-Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını
öngörmektedir. Yani, Türkiye güzergahına göre çok daha uzun, çok daha derin
sulardan geçerek, daha pahalı ve daha uzun zaman alacak bir projedir.
Pompeo’nun sözünü ettiğiniz adımı, KKTC ve Türkiye’yi Doğu
Akdeniz’deki enerji denkleminden dışlama çabalarının ABD tarafından da
onaylandığı mesajını vermesi açısından dikkat çekicidir. ABD’nin bu yaklaşımla
dışlama stratejisinin onaylayıcısı konumuna geldiğini görmesi ve bu yanlıştan
bir an önce geri adım atması, bölgenin istikrarı açısından kritik bir öneme
sahiptir.”
Fatih gemisi personeli ve Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi
(TPAO) ile işbirliği yapan şirketlerden 25 kişi için tutuklama emri
çıkarıldığını anımsatan Özbey’in bunun, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre
mümkün olup olmadığını sorması üzerine Akıncı “Çareyi Kıbrıslı Türkler ve
Türkiye ile uzlaşmada arayarak bulmak durumundadırlar” dedi.
Akıncı böyle tutuklama tehdidiyle, korkutmaya çalışmak
suretiyle bir yere varmanın veya caydırmanın mümkün olmadığını kaydetti.
“RUM TARAFI YILLARDIR ZORLA GASP ETTİĞİ KIBRIS
CUMHURİYETİ’NİN ULUSLARARASI TANINMIŞLIĞINI, HAKSIZ YERE TÜM KIBRIS’IN TEK
TEMSİLCİSİ OLARAK ÜYE YAPILDIĞI AB İÇİNDEKİ DAYANIŞMA RUHUNU İSTİSMAR EDİYOR”
“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, özellikle son dönemlerde oldukça
tehditkâr ve kışkırtıcı bir tutum sergiliyor. Onu kışkırtanlar da mı var, bu
cesareti nereden alıyor?” diye soran Özbey’e “Rum tarafı yıllardır zorla gasp
ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası tanınmışlığını, haksız yere tüm
Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak üye yapıldığı AB içindeki dayanışma ruhunu
istismar ediyor” yanıtını veren Akıncı şunları kaydetti:
“ExxonMobil, Total ve Eni gibi şirketlere ihale vermek
suretiyle onların ülkelerini yanına çekmeye çalışıyor. Dolayısıyla bir çıkar
birliği oluşturmaya çalışıyor. Bunların bir sonucu olarak Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin arkasının sıvazlanması söz konusudur. Uluslararası aktörler ve söz
konusu ülkeler bu konuda tarihi bir hata yapıyorlar. Hepsi bir yandan Kıbrıslı
Türklerin de bu zenginliklerde payı olduğunu söylüyor, sonra da dönüp Rum
tarafına ‘sizin egemenlik alanınızdır, tek başınıza devam edin’ diyorlar”
“AB YILLAR ÖNCE YAPTIĞI GİBİ, ŞİMDİ DE TARİHİ BİR HATA
YAPIYOR”
“AB’nin Malta’daki zirvesinden de ‘Türkiye, Kıbrıs’ın
münhasır ekonomik bölgesi içindeki yasadışı faaliyetlerine son vermeli’
açıklaması geldi” sözleri üzerine ise Akıncı AB’nin yıllar önce yaptığı gibi,
şimdi de tarihi bir hata yaptığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rum tarafı haksız yere elde ettiği AB üyeliğinin
avantajından faydalanarak, AB’yi bu konuda yanlışa sürüklüyor. Avrupa Birliği
bölünmüş ve hala çözülmemiş bir sorunu olan Kıbrıs’ın tek sahibi varmışçasına
Rum Yönetimi’ni tüm Kıbrıs adına tek başına üye kabul ettikten sonra, şimdi de
benzer bir hatayı enerji konusunda tekrarlıyor. Böylelikle Kıbrıs sorununun
çözümünde katalizör etkisi olabilecek enerji konusu, maalesef yeni bir çatışma
ve gerginlik alanına dönüştürülüyor. Bu konuda Rumların tek yanlı girişimleri
yanında buna destek çıkan uluslararası aktörler de gerilimi artırıyor. Aynı
yanlış devam ettirilerek tarihi bir fırsat daha göz göre göre heba ediliyor”
“ABD TÜM DÜNYAYLA İLİŞKİLERİNDE OLDUĞU GİBİ, BÖLGEYE DE
KENDİ ÇIKARLARI AÇISINDAN YAKLAŞIYOR”
Özbey’in “Amerikan Savunma Bakanı’nın ‘Kıbrıs açıklarındaki
sondaj faaliyetlerini hemen durdurun’ deyip, arkasından bölgede 10 savaş
gemisi, 130 savaş uçağı olduğunu söylediğini de hatırlayalım” sözleri ve “Bu
bölgeyi niçin bu kadar şehvetle arzuluyor ABD?” sorusu üzerine Cumhurbaşkanı
Akıncı ABD’nin dünya genelinde hakimiyet kurmaya çalışan bir dış politikasının
olduğunun kimse için sır olmadığına işaret etti.
“ABD tüm dünyayla ilişkilerinde olduğu gibi, bölgeye de
kendi çıkarları açısından yaklaşıyor” diyen Akıncı şöyle devam etti:
“Binlerce kilometre ötedeki bir ülke bu hakkı kendinde
görebiliyorsa, bu coğrafyaya ait olan KKTC ve Türkiye’nin kendi haklarını
koruma gayretinde olması kimse tarafından yadırganamaz. Görüştüğümüz ABD
yetkilileri, Türk tarafının kazısının provokatif olduğunu söylüyor. Ben de
onlara, ‘Bizim de hakkımız olduğunu kabul ettiğinizi söylüyorsunuz. Peki
Rumlara tek yanlı ilerlemelerinin yanlış olduğunu söylüyor musunuz’ diye
soruyorum.
Büyük güç olmak, ortaklardan birini yok sayarak tek bir
tarafa destek vermeyi gerektirmez. AB için söylediğim gibi, ABD’nin de yanlış
adımları teşvik eden değil, istikrara hizmet eden adımları destekleyen bir
tutum içinde olması gerekir”
Yunanistan’da Temmuz ayında gerçekleşecek seçimlerin
gerginliği artırıcı bir faktör olarak görülebilip görülemeyeceği sorusu üzerine
Akıncı, Türk-Yunan gerginliğinin uzun yıllardır Türkiye’de seçim malzemesi
olmadığına işaret etti ve “Ancak gözlemlerime göre Yunanistan’da bu gerginlik
hep iç politika malzemesi olarak kullanıldı” dedi.
“TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN GELİŞMESİNİN
HER İKİ TARAFA DA BÜYÜK KATKI YAPACAĞI AŞİKARDIR”
Sözlerine “Umarım tarih tekerrür etmez ve Yunanistan’da 7
Temmuz’da yapılacak seçimlerde bu konu seçim malzemesi haline dönüştürülmez.
Tribünlere oynayan, popülist politikalar dünyanın hiçbir yerinde barış ve
istikrara hizmet etmez” şeklinde devam eden Akıncı şunları kaydetti:
“Türkiye ile
Yunanistan arasındaki ilişkilerin gelişmesinin her iki tarafa da büyük katkı
yapacağı aşikardır. Nitekim mülteciler konusunda Türkiye ile AB’nin
mutabakatından en fazla yararlanan ülkelerden biri de Yunanistan oldu. Yunan
adalarına giden Türk turistlerin ekonomiye yaptıkları büyük katkı sayesinde
Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik darboğazı aşmasının kolaylaştığını bizzat
Yunanlı uzmanlar ifade etmektedir.
Öte yandan Erdoğan ile Çipras arasında yapılan görüşmelerde
ve değişik düzeyde yürütülen çalışmalarda iki ülke ilişkilerini daha iyiye
götürecek adımlar atılmakta olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Bu gelişmelerin
Kıbrıs’a da yansımasını istiyoruz.
İç politikada puan toplamayı amaçlayan popülist
politikaların körükleyeceği gerginlik kimseye, ama en başta Yunanistan’a fayda
sağlamaz.”
Özbey’in “Siz her defasında ‘Doğu Akdeniz’de gerginlik
istemiyoruz. Burası barış havzası haline gelebilir. Ortak bir komite
kurmalıyız’ diyorsunuz. Nasıl bir
komite, nasıl işlemeli, kimlerden oluşmalı ve ne üzerinde çalışmalı?” sorusu
üzerine ise Akıncı, yıllardır tüm tarafların kazançlı çıkabileceği akıl yolunu
önerdiğine işaret etti.
“AKIL YOLU DOĞAL ZENGİNLİKLERİ GERGİNLİK VE ÇATIŞMA VESİLESİ
DEĞİL, İŞBİRLİĞİ ALANI YAPMAYI SÖYLER”
“Akıl yolu doğal zenginlikleri gerginlik ve çatışma vesilesi
değil, işbirliği alanı yapmayı söyler” diyen akıncı şöyle devam etti:
“Türkiye bu coğrafyanın önemli bir gücü, Kıbrıslı Türkler de
Kıbrıs adasının iki temel toplumundan biri. Biz bu adada geçmişte savaşın
acılarını paylaştık, artık gelecek kuşaklar bu adanın zenginliklerini
paylaşmalı.
Doğal zenginlikler konusunda ortak bir komite kurulması
gerek benden önce gerek benim dönemimde defalarca önerildi. Ortak bir zenginlik
varsa, ortakların en baştan birlikte planlayıp birlikte yürütmeleri lazımdır.
İki taraftan yetkililerin oluşturacağı BM gözetiminde bir
komite olabilir. Farklı konularda çalışan çeşitli komiteler zaten vardır ve
çalışıyor. Doğal gaz için de böyle bir yapı oluşturulabilir. Ancak Rum
tarafının katı tutumuyla karşı karşıyayız. Rum tarafı doğal gaz konusunu Kıbrıs
Türk tarafıyla ele almaktan, görüşmekten, hatta konuşmaktan kaçınıyor. Sadece
kendi yetki ve egemenlik alanı olarak görüyor. Esas anlaşmazlık da tam buradan
kaynaklanıyor.”
Özbey’in, karşı tarafın komiteye neden yanaşmadığını sorması
üzerine Akıncı, yukarda saydığı nedenlere ek olarak, Rum tarafının genel olarak
bir paylaşma sorunu yaşadığını kaydetti.
“Devleti, gücü, yetkiyi siyasal eşitlik içinde paylaşmak
istemediği gibi, yıllardır oluşturdukları konfor alanını da korumak istiyorlar”
diyen Akıncı, “Yıllardır ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin başta uluslararası temsiliyet
olmak üzere tüm avantajlarını tek yanlı olarak kullanmaktadırlar. Yılların
getirdiği ve giderek yerleşen bu alışkanlıkla Kıbrıs’a dair hiçbir şeyi
paylaşmama tavrını geliştirdiler. Bu şekilde yılgınlığa düşerek siyasi ve
ekonomik haklarımızdan vazgeçeceğimizi düşünüyorlarsa beklentileri nafiledir”
ifadelerini kullandı.
“BİZİM ÖNERDİĞİMİZ FORMÜLDE KAYBEDEN KİMSE YOKTUR”
Özbey’in “enerjide herkesin kazanabileceği bir noktaya
ulaşmak mümkün mü?” sorusu üzerine “Bizim önerdiğimiz formülde kaybeden kimse
yoktur” diyen Akıncı, “Biz bu zenginliklere tek başımıza el koyma değil,
ortaklık haklarımıza sahip çıkma çabasındayız” dedi.
Sözlerine “Bizim önerdiğimiz akıl ve uzlaşma yolu bölgedeki
ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirecek bir anlayıştır” diyerek devam eden
Akıncı şunları kaydetti:
“Bugün Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile ilişkileri iyi
noktada olmayabilir, ancak uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluklar olmadığı
gibi, kalıcı husumetler de yoktur. Karşılıklı yarar ilişkisi belirleyicidir.
Önümüzdeki süreçte, Türkiye’nin bugün sorun yaşadığı bölge ülkeleriyle
ilişkilerinin daha farklı noktaya gelmesi mümkündür. Bölgenin doğal gazının
birleştirilerek Türkiye ve Yunanistan üzerinden AB’ye ulaştırılmasının tercih
edilmesi halinde bundan tüm taraflar yararlanacaktır. En başından beri bunu
söylüyorum”
Akıncı “Kıbrıs’a askeri üsler kurulması ve Türkiye’nin Doğu
Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan etmesi… Bu çözüm önerilerine nasıl
bakıyorsunuz?” sorusuna cevap olarak ise “KKTC ve Türkiye elbette kendi
haklarını koruyacaktır. Meşru haklarımıza sahip çıkmak için atılması gereken
adımları atarak gereğini yapacağız. Biz uluslararası hukuk içinde diplomasiyi
çalıştırarak bu sorunu aşma gayretlerimizi sürdüreceğiz. Bununla birlikte
bölgede tek yanlı kazı faaliyetlerine girişilmesine karşılık bizim de kazı
çalışmaları yapmamız kaçınılmazdır. Akıl yolunu anlattım ve bunun kaybedeni
olmaz dedim. Gelişmelerin bu yönde olmasını arzu ederim. Ancak Rum tarafının
tek yanlı girişimleri devam ettikçe KKTC ve Türkiye’nin mukabil adımlarını
atması kaçınılmazdır. Masada güçlü olmak için sahada da güçlü olmak gerekiyor.
Rumların tek yanlı adımlarının karşılıksız kalmasını kimse beklememeli. Benim hedefim
bölge ve Kıbrıs’ta istikrarın askeri güç artışıyla değil, barışçı hamlelerle
sağlanmasıdır. Ne yazık ki Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sürdürdüğü yaklaşım bunun
tam tersidir. ” dedi.
“Biz uluslararası hukuk içinde diplomasiyi çalıştırarak bu
sorunu aşma gayretlerimizi sürdüreceğiz” diyen Akıncı “Bununla birlikte bölgede
tek yanlı kazı faaliyetlerine girişilmesine karşılık bizim de kazı çalışmaları
yapmamız kaçınılmazdır” ifadelerini kullandı.
“UMARIM RUM YÖNETİMİ, YABANCI ORDULARA KAPI ARALAMA
YANLIŞINDAN DÖNER VE TÜRK TARAFINI SAVUNMAYA YÖNELİK DENGELEYİCİ ADIMLAR ATMAK
ZORUNDA BIRAKMAZ”
Akıncı şöyle devam etti:
“Akıl yolunu anlattım
ve bunun kaybedeni olmaz dedim. Gelişmelerin bu yönde olmasını arzu ederim.
Ancak Rum tarafının tek yanlı girişimleri devam ettikçe KKTC ve Türkiye’nin
mukabil adımlarını atması kaçınılmazdır. Masada güçlü olmak için sahada da
güçlü olmak gerekiyor. Rumların tek yanlı adımlarının karşılıksız kalmasını
kimse beklememeli.
Benim hedefim bölge ve Kıbrıs’ta istikrarın askeri güç artışıyla
değil, barışçı hamlelerle sağlanmasıdır. Ne yazık ki Kıbrıs Rum Yönetimi’nin
sürdürdüğü yaklaşım bunun tam tersidir. Örneğin Fransa’nın güney Kıbrıs’ta
askeri üs kurmasına ilişkin davetkar tutum kabul edilmesi imkansız, talihsiz
bir tutumdur.
Tüm dünyada olduğu gibi bölgemizde de ihtiyaç, gerginlikleri
tırmandırarak askeri varlıkları daha da artırmak yerine, karşılıklı yarara
dayalı karşılıklı ekonomik bağımlılıklar yaratacak ilişkiler tesis ederek
sürdürülebilir barış ortamını yaratmaktır.
Umarım Rum Yönetimi, yabancı ordulara kapı aralama
yanlışından döner ve Türk tarafını savunmaya yönelik dengeleyici adımlar atmak
zorunda bırakmaz”