Özersay: 51 yıllık başarısızlığın nedenini sorgulamak tarihi sorumluluğumuzdur
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Genel Kurul’daki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmaya, Kıbrıs soruna dair bazı tespitlerde bulunarak başladı. Dış politikaya ilişkin açıklamalar da yapan Özersay, gelen eleştiri ve soruları da yanıtladı.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Genel
Kurul’daki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmaya, Kıbrıs soruna dair bazı
tespitlerde bulunarak başladı. Dış politikaya ilişkin açıklamalar da yapan
Özersay, gelen eleştiri ve soruları da yanıtladı. Bir olgu ve realite olarak “bugün
neredeyiz” ve “1968’den bu yana devam eden müzakereler neden başarısızlıkla
sonuçlanıyor” sorularını kendimize sormamız gerektiğini vurguladı. Bu bir ihtiyaçtır
diyen Özersay şöyle devam etti: “Ortada bir başarısızlık vardır. Bu
başarısızlığı farklı zamanlarda farklı taraflara fatura etme yaklaşımı olduğunu
biliyoruz. Zaman zaman Kıbrıs Türk tarafının, zaman zaman Kıbrıs Rum tarafının. Bazen de uluslararası toplumun bu
başarısızlığın sebepleri arasında sayıldığını biliyoruz. Ama bizim üzerinde
durmamız gereken nokta 51 yıllık başarısızlığın kök nedenleridir. Yarım asır
geçtikten sonra bu yanıtı aramak hepimizin toplumsal ve tarihi sorumluğudur.
Rutiniz bozulacak endişesinden uzak, cesaretle bu soruları yanıtlamalıyız.
Gerçeğimize gözümüzü artık kapatamayız.”
“Federal ortaklık çerçevesi ile içine koymaya çalıştığımız
fotoğraf farklıdır”
Başbakan Yardımcısı, 3 temel sebep üzerinden mevcut durumu sorgulamak
istediğini belirterek, “Uzun yıllardır tercih ettiğimizi söylediğimiz federal
ortaklık çerçevesi ile ve içine koymaya çalıştığımız fotoğraf arasında bir
uyumsuzluk vardır. Bu bir realitedir. Federal ortaklık bir öcü değildir,
federasyon kötü bir yönetim şekli de değildir. Dünyada farklı ülkeler bu
modelle yönetilmektedir. Federasyon karşıtı olmuş olsaydım, 10 yılı aşkın bir
süre federasyon müzakeresi yapamazdım. Federasyon karşıtlığı veya destekçiliği
üzerinden bakmaktan vazgeçmek zorundayız. Birbirimizi kategorize ederek hiçbir
yere varamıyoruz. Bu şekilde, toplumsal olarak sormamız gereken soruları da
soramıyoruz. Bir federasyon içinde temsiliyetin daha iyi şekilde yapılabilmesi,
bir federal ortaklığın içinde karar alınabilmesi için fikir geliştirmiş, katkı
koymaya çalışmış biri olarak söylüyorum; federasyonun kurulması ve yaşatılması
için Kıbrıs’ta bugün için gerekli şartlar bulunmamaktadır. Bu nedenle daha
farklı modellerin konuşulması gerektiğini söyledik” dedi.
“Federasyon kötü değildir ancak Kıbrıs’ta bugün federasyonun
şartları mevcut değildir”
Sözlerinin, federasyonu kategorik bir reddediş olarak
anlaşılmaması gerektiğinin altını çizen Başbakan Yardımcısı, şu an için eksik
olduğunu söylediği, bahsi geçen “federal ortaklık şartları”nın maddelerini
sıraladı. Bir güven sorunu olduğunun altını çizen Özersay, Kıbrıs Rum tarafı
yönetim ve zenginliği Kıbrıs Türk tarafı ile paylaşmaya hazır olmamasını da
diğer bir neden olarak belirtti ve ekledi: “Zihniyet değişikliği Kıbrıs’ta
federal bir kültür eksikliği sorunudur. Bizim Kıbrıs’ta acı bir federasyon
tecrübemiz vardır. Tarafların çözüme olan ihtiyacı noktasında arada bir uçurum
vardır. Bugün Kıbrıs Rum tarafının çözüme ihtiyaç duymadığını görmezden gelerek
‘biz federal bir ortaklık kuracağız’ diyemezsiniz. Rum tarafı kapsamlı bir
çözüm yapılmadan Avrupa Birliği’ne üye yapıldığı için, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
adanın tamamının hükümeti kabul edildiği için, doğalgazı tek taraflı
adımlarıyla kullanma imkanlarına sahip kılındığı için bir çözüme olumlu
yaklaşmamaktadır. Bu durumun sorumlusu; Kıbrıs Rum tarafına bu muameleyi yapan
ve bu konforlu konuma sokan uluslararası toplumdur.”
“Ezber tekrar edilerek sorun çözülmez”
Başbakan Yardımcısı Özersay, federal ortaklığın en temel
parametreleri konusunda iki tarafın birbirinden farklı şeyler anladığına dikkat
çekti, aynı cümleden farklı anlam çıkarıldığının bir realite olduğunu söyledi. Siyasi
eşitliğin anlamı konusunda da iki kesimliliğin anlamı konusunda da diğer
kavramlar konusunda da tarafların görüş ayrılığı olduğunun altını çizen
Özersay, bir ezberi tekrar ederek Kıbrıs sorununun çözülemediğini anlattı.
Dönem dönem müzakerenin yönteminin çözümsüzlüğün nedeni olduğunu
söyleyen Özersay, bunun görmezden gelinmemesi gerektiğini ifade etti: “Her tür
müzakere yöntemi denendiği ve tüketildiği için görmemiz gereken şudur:
Çözümsüzlüğü yaratan bir kök neden değildir. Sadece müzakere yönteminin
değiştirerek veya belirleyerek sorunu çözmemiz mümkün değildir. Müzakerenin
yöntemi bir kök neden olarak değerlendirilemez.”
“Evrimsel bir yaklaşımla adım adım ilerlemek önümüzdeki yollardan
biridir”
“Ucu kapalı ve sonuç alıcı bir müzakere süreci olursa, Rum tarafı
referandum noktasına getirilir ve yine olumsuz sonuç çıkarsa oradan
izolasyonların kaldırılmasına veya başka modelleri konuşmaya geçilebileceği”
gibi bir düşüncenin öne sürülmesine ilişkin de açıklama yapan Kudret Özersay, “Kıbrıs
Rum siyasi liderliği, bugünkü koşullar devam ettiği sürece, bu müzakere
süreçlerinin son aşamaya gelmesine hiçbir zaman müsaade etmeyecektir. Referandum
aşamasına gelmesine de hiçbir zaman rıza göstermeyecektir. Bu nedenle bu
ifadelerle Kıbrıs sorununu çözmemiz mümkün değildir” ifadesini kullandı.
“Kapsamlı çözüm anlayışının farklılığı bir diğer kök nedendir”
diyen Özersay, bu yaklaşımın çözümsüzlük bağlamında bir katkı koyduğunu
sözlerine ekledi. Durum nedeniyle ortada iki seçenek olduğunu belirten Başbakan
Yardımcısı, birinci seçeneğin mevcut şartların değiştirilmesi olduğunu,
ikincisinin ise şartlar değiştirilemiyorsa evrimsel bir yaklaşımla adım adım
ilerlemek olduğunu öne sürdü: “Mevcut şartları değiştirip iki taraf arasında
güven inşa edebilir miyiz? Rum tarafını yönetimi ve zenginliği paylaşmaya ikna
edebilir miyiz? Federal ortaklık kültürünü getirebilir miyiz? Görünen o ki;
özellikle uluslararası toplum tavrını değiştirmediği sürece mevcut şartları
temelden değiştirmek çok mümkün değildir. O nedenle paylaşmaya dayalı bir
ortaklık pek olası görünmüyor. İkinci seçeneğe baktığımızda; ayrılıkçı bir
modelden bahsetmiyorum. İki tarafın, paylaşmaya değil işbirliğine dayalı bir
ortaklık için bir yerden başlaması gerekir. 50 yıldır yapılan bir hata var;
ortaklığın nihai hedefinin ne olacağını konuşmaktan bir ortaklık kuramıyoruz. Federal
ortaklığa, AB içinde iki devlet veya işbirliğine dayalı bir ortaklığa evrilecek
bir noktadan hareket etmemiz gerekiyor. Başlamak ve ilerledikçe somut bir
şeyler üretmek daha sonuç verici olacaktır.”
“Ortaklığın varacağı yere odaklanmak bir 50 yıl daha kaybettirir”
Halkın Partisi’nin işbirliğine dayalı bir modele, UBP’nin ise AB
içinde iki devlete daha yakın bir çizgide olduğuna işaret eden Özersay, varacağı
yer için uğraşmanın bir 50 yıl daha kaybetmeye neden olacağını önemli olanın
başlamak olduğunu belirtti. Başbakan Yardımcısı, işbirliğine dayalı bir
ortaklıkla başlanması halinde belirli bir süre sonunda güven tesis etmenin
mümkün olabileceğini ve Rum tarafının yönetim ile zenginliği paylaşmaya hazır hale
gelirse o zaman paylaşmaya dayalı bir federal ortaklığın konuşulabileceğini aktardı.
Elektrik, kültürel miras, suçluların iadesi konusunda yapılan işbirlikleri
üzerinden örnek veren Özersay, doğalgaz, terörizm, kara paranın aklanması,
insan ticaretinin önlenmesi konularının da potansiyel işbirliği alanları
olduğunu belirtti.
“Crans Montana sonrasındaki
söylemler devam etseydi Pandora’nın kutusu açılırdı”
Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, KKTC’nin Dışişleri Bakanlığı’nın yürütmekle sorumlu
olduğu politikanın Kıbrıs sorunu ile sınırlı olmadığının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın görüşlerinin uyumlu olmasının elimizi
güçlendireceğini ancak görüşler arasında farklılık olabileceğini, her ikisinin
de seçilmiş kişiler olduklarını hatırlattı. Özersay,
2017’deki Crans Montana sürecini de ele aldı; “Crans Montana ertesinde Sayın
Akıncı bazı açıklamalar yaptı. Eğer o zamanki söylemler devam ettirilseydi,
iddia ediyorum, bugün uluslararası toplum bir sorgulama ihtiyacı hissedecekti.
O anlamda Crans Montana bir fırsatın yitirilmesi oldu aslında. Söylem devam
etse, uluslararası toplum Pandora’nın kutusunu açar ve çözümsüzlüğün gerçek
nedenlerini sorgulardı” dedi.
“Cumhurbaşkanlığı seçimi fikirlerin yarışacağı bir referanduma
dönüşebilir”
Başbakan Yardımcısı, 2020 yılında yapılacak seçimin ve sonuçların
da uluslararası topluma bir mesaj niteliği taşıyabileceğini ifade etti: “Bir
aday Cumhurbaşkanlığı konusunda farklı bir vizyon ortaya koyar, halktan yetki
isterse; fikirler temelinde bir seçim yaşanırsa bu bir referanduma döner
aslında. Bunun sonucunda farklı bir cumhurbaşkanı göreve gelirse daha farklı
bir vizyonu savunmaya başlar. Bu da uluslararası toplumun sorgulamaya
başlayacağı diğer bir eşik olabilir. Zamanında çözümün önüne geçmek için farklı
öneriler öne sürüldüğü de oldu ama konjonktür değişti. Kademeli bir işbirliğini
görüşmeye başlarsak, her işbirliği yaptığımız noktada oturup beklemekten
kurtulmuş oluruz.”
“Hükümetin bir dış politikası vardır. Dışişleri Bakanlığı güvenoyu
alan hükümetin dış politikasını uygulamakla yükümlüdür” diyen Başbakan
Yardımcısı, eski eserler, kiliseler konusundaki envanter çalışmalarının ve
raporlarının tamamlandığını, temizlik ve elektrik konusundaki raporların
hazırlandığını, evkaf malları ve tapu sürecinin ise sürdüğünü ifade etti. Maraş
konusunda BM kararlarının uygulanması konusunda eleştiriler aldıklarını
söyleyen Özersay, BM Güvenlik Konseyi kararlarının bir bütün olarak
değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi, bu konuda yıllardır hiçbir sonuç
alınamadığına işaret etti. Maronit açılımı konusuna da değinen Başbakan
Yardımcısı, Karpaşa ile ilgili 18 konutun yapılması için ihaleye çıkıldığını,
karkas halinde olduklarını anlattı. Turnike
konusunda ihaleye çıkıldığını belirten Özersay, Gazimağusa’da bir taş ocağı
konusundaki sorundan haberleri olduğunu, bu konuda çalışmalar yapıldığını,
ancak söz konusu taş ocağı için ihaleye çıkılmasının da gerekli olduğunu
sözlerine ekledi