@media screen and (max-width: 768px) { body { font-size: 16px; } }

banner26

'Maraş'a dokunmak ve statükonun tekerine çomak sokmak gerek'

banner47

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, "Kapalı Maraş, geçen yıllar içerisinde Kıbrıs'taki statükonun sembolü durumuna dönüşmüştür. Dolayısıyla 50 yıldan sonra müzakerelerden bir sonuç çıkmamışken, taraflar arasında bir ortak vizyon yokken, bir öngörüde bulunmak dahi mümkün değilken artık kapsamlı çözümün dışında kapalı Maraş'a dokunmak ve statükonun tekerine bir çomak sokmak gerekir.

banner57
Güncel 19.07.2019, 13:48 19.07.2019, 13:48
33
'Maraş'a dokunmak ve statükonun tekerine çomak sokmak gerek'
banner52
banner32

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay,
"Kapalı Maraş, geçen yıllar içerisinde Kıbrıs'taki statükonun sembolü
durumuna dönüşmüştür. Dolayısıyla 50 yıldan sonra müzakerelerden bir sonuç
çıkmamışken, taraflar arasında bir ortak vizyon yokken, bir öngörüde bulunmak
dahi mümkün değilken artık kapsamlı çözümün dışında kapalı Maraş'a dokunmak ve
statükonun tekerine bir çomak sokmak gerekir." dedi.





Bakan Özersay, kapalı Maraş'ın açılması süreci, Doğu
Akdeniz'deki gelişmeler, Rumlarla yürütülen müzakere süreci ve güncel konularla
ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.





Özersay, Doğu Akdeniz'deki gelişmelerle kapalı Maraş'ın
açılmasını ilişkilendirmediklerini ve böyle bir noktadan hareket etmediklerini
söyledi.





Kendilerine zaman zaman Doğu Akdeniz'deki meseleyle Maraş
konusunun ilişkilendirilmesi hususunda sorular geldiğini ifade eden Özersay,
"Kıbrıs Rum tarafı bunu (Maraş'ı) kendileriyle oturup konuşmamız
gerektiğini söylüyorlar. İki tarafın oturup konuşması ve Birleşmiş Milletler
(BM) yönetimi altında açılması gerektiğini söylüyorlar. O bağlamda Doğu Akdeniz'deki
doğal gaz meselesiyle ilgili kendilerine bir cevap veriyoruz. 'Bize de ait
olduğunu kabul ettiğiniz doğal gazı gelin konuşalım, birlikte karar verelim ve
paylaşalım dediğimizde, hayır bu benim egemenlik meselem, senle konuşmam,
diyorsun da ben, KKTC'nin toprak parçası olan, askeri bölge statüsünde ve benim
egemenliğimde olan kapalı Maraş'ı neden senle oturup konuşayım ki?' Eğer Kıbrıs
Rum tarafı bazı şeylerin daha farklı olmasını istiyorsa, önce kendi tutum ve
davranışlarına bakmak zorundadır." diye konuştu.





Özersay, kapalı Maraş konusunun "şimdi" gündeme
gelmesine ilişkin de Kıbrıs müzakerelerinin 1968'de başladığını, yarım asırdır
kapsamlı çözüm bulunamadığını ve yakın gelecekte olacağı yönünde bir perspektif
ve umudun dahi olmadığını anlattı.





"STATÜKONUN TEKERİNE BİR ÇOMAK SOKMAK GEREKİR"





Bakan Özersay, şöyle devam etti:





"O halde kapsamlı çözüm bağlamında ve toprak
ayarlamasının parçası olarak düşünülmüş olan kapalı Maraş'la ilgili neden
beklemeye devam edelim. Hayat devam ediyor sonuçta. Neden yine kapsamlı çözümün
konusunu teşkil eden bu Ada'nın başka yerlerinde hayat devam ediyor da neden
kapalı Maraş'ta hayat dondurulsun ve orada kalsın? Kapalı Maraş geçen yıllar
içerisinde Kıbrıs'taki statükonun sembolü durumuna dönüşmüştür. Dolayısıyla 50
yıldan sonra müzakerelerden bir sonuç çıkmamışken, taraflar arasında bir ortak
vizyon yokken, bir öngörüde bulunmak dahi mümkün değilken artık kapsamlı
çözümün dışında kapalı Maraş'a dokunmak ve statükonun tekerine bir çomak sokmak
gerekir. İnsanların algısında da realitede de bunu kırmak gerekir çünkü biraz
akıl dışı bir durum var orada."





Halihazırda bir kapsamlı çözüm müzakeresi olmadığını dile
getiren Özersay, Maraş'ın o bağlamda konuşulmasının manasız olduğuna dikkati
çekti.





Özersay, KKTC'deki mevcut hükümetin ortakları arasında
Maraş'ın geleceğine ilişkin örtüşen bir vizyon olduğunu belirterek,
"Maraş, hükümet programında yok ama hükümetin örtüşen bir vizyonu olduğu
için bilimsel verileri ortaya çıkarıp, o verilere göre doğru politikayı
şekillendirip, ileride hayata koyma düşüncesindeyiz." ifadelerini
kullandı.





"RUMLAR YÖNETİMİ VE ZENGİNLİĞİ PAYLAŞMAYA HAZIR
DEĞİL"





Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözüm bulunamıyor olmasının, daha da
önemlisi federal bir ortaklığın kurulamıyor olmasının bazı nedenleri olduğunu
kaydeden Özersay, "Kıbrıs Rum toplumu, yönetimi ve zenginliği Kıbrıs Türk
topluluğuyla paylaşmaya hazır değil. Oysa federal ortaklıklarda en önemli
unsurlardan bir tanesi ilgili tarafların yönetimi ve zenginliği paylaşmaya
hazır olmasıdır. Kıbrıs Rumlarında bu yok. 2004'te BM Genel Sekreteri'nin bu
doğrultuda kendi tespiti var." dedi.





Özersay, federal ortaklığın hem kurulabilmesi hem de
yaşatılabilmesi için karşılıklı güvene ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, Kıbrıs'ta
bir güven sorunu olduğunun altını çizdi. Bakan Özersay, şunları söyledi:





"Tarafların bir uluslararası uyuşmazlığı, özellikle bir
etnik uyuşmazlığından bahsediyorsak, çözme yönünde aynı olmasa bile en azından
birbirine yakın bir ihtiyaç hissetmeleri gerekiyor. Bu karşılıklı ihtiyaç
özellikle Kıbrıs Rum tarafının içinde bulunduğu koşullar itibarıyla yok. Rum
tarafı, Kıbrıs sorununu çözmeden de AB üyesi olabiliyorsa, tek yasal hükümet
muamelesi görebiliyorsa ve doğal gazı tek başına çıkarıp dünya piyasalarına
aktarabileceği kendilerine söyleniyorsa, 'Neden Kıbrıs sorununu çözsün?' diye
haklı bir soru ortaya çıkıyor. Bu şartlar bulunmadığı içindir ki federal
ortaklık çok gerçekçi görünmüyor. O zaman iki seçenek kalıyor. Ya mevcut
şartları değiştirmek için birileri bir şey yapmalı, o zaman bir federal
ortaklık kurulur, ya da mevcut şartları veri olarak kabul edip federal ortaklık
dışında başka türlü bir ortaklık kurulması için artık yeni fikirleri konuşmamız
gerekir."





"BELLİ BİR KAVRAM KULLANMAKTAN İMTİNA ETMEK
GEREKİR"





Kıbrıs'taki yeni fikirlerin adının henüz konulmamış
olmasının özel bir sebebi olduğuna dikkati çeken Özersay, "Çünkü Kıbrıs'ta
pek çok kavram, ya belli siyasiyle ya da belli bir dönemle ilişkilendirilmiş
veya karşılıklı suçlama için kullanılmış ve o kavramların içi boşaltılmış
durumda. Örneğin, Kıbrıs'ta yine bir ortaklık türü olan konfederasyon
kelimesinden bahsettiğinizde sizi otomatik olarak çözüm karşıtı ilan
edebiliyorlar çünkü geçmişte çözüm olmasına karşı olanlar konfederasyon
demişler. Ya da 2 devletin kendi arasında kuracağı ilişkiden bahsettiğinizde,
ayrılıkçı olduğunuz veya bir çözüme karşı olarak suçlanabiliyorsunuz. O nedenle
belli bir kavram kullanmaktan imtina etmek gerektiğini düşünüyorum, esas olan
içeriktir. Tarif ettiğim şartlar bağlamında olabilecek şey, iki taraf arasında
paylaşmaya dayalı bir federasyon yerine, iş birliğine dayanan bir ortaklık
kurmaktır. Bunu da kademeli olarak yapmaktır." değerlendirmesinde bulundu.





Kıbrıs'ta ortaya çıkacak devletin nasıl olacağı
konuşulduğunda, iki tarafın en temel noktalarda dahi aynı cümleleri kurmalarına
rağmen farklı şeyleri anladıklarına dikkati çeken Özersay, Ada'da bir ortak
vizyon eksikliği olduğunu vurguladı.





Özersay, Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının,
gayri adil olan bir durumu adil bir noktaya çekmek için dengeleyici adımlar
attığını söyledi.





"ARTIK BİR DENGE KURULDU"





Bakan Özersay, şunları kaydetti:





"Biz, 2011'e kadar sadece protesto eden, sahada
olmayan, diğer tarafın sahada yaptıklarına karşı olduğunu söyleyen
konumundaydık. Sadece protesto mektupları yazıp, BM ve AB'ye gönderirdik. Bugün
için atılan adımlar, gerginlik yaratmaya dönük adımlar değildir. Bilakis, bir
Amerikan şirketi orada kazı yapabiliyorsa, bir Türk şirketi de kazı yapar. Bir
Fransız, İtalyan şirketi kazı yaptığı gibi bir Türk şirketi de kazı yapabilir.
Kıbrıslı Rumlar bu zenginliğin ortağı olarak lisans verdiği gibi, Kıbrıslı
Türkler de bu zenginliğin ortağı olarak lisans verir. Onlar, sismik araştırma
yaptırabildiği gibi biz de sismik araştırma yaptırabiliriz. Rumlar, komşu
ülkelerle deniz yetki alanı sınırlandırması anlaşması gibi münhasır ekonomik
bölge anlaşmaları yaptılar, biz de Türkiye Cumhuriyeti ile kıta sahanlığı
sınırlandırma anlaşması yaptık. Yani aslında bizim faaliyetlerimiz, onların
faaliyetlerini önlemeye dönük faaliyetler değil, dengelemeye dönük faaliyetler
olmuştur. Artık bu denge kuruldu. Dolayısıyla bizim yaptığımız kontrollü bir
gerginlik bile değil çünkü gerginlik yaratmıyoruz." ifadelerini kullandı.





Özersay, Kıbrıslı Rumlar kaynakları çözüm olmadan
kullanabilirken Kıbrıslı Türklerin kullanım hakkının çözümden sonraya ertelenme
talebinin adil bir yaklaşım olmadığını belirtti.





Oturup kapsamlı çözümü beklemeye gerek olmadığının altını
çizen Özersay, "Kapsamlı çözümü bir ön şart olarak ortaya koymaya gerek
yoktur. Bundan önce spesifik bir konuda, yani enerji veya doğal zenginlikle
ilgili alanlarda tarafların konuşması ve iş birliği yapması gerekir. Hatta bu
bazı başka alanlarda başlangıç olan bir iş birliğinin daha ileri taşınmasında
bir fırsat da olabilir." diye konuştu.





"KARŞILIKLI BAĞIMLILIK ÖLÇÜLÜ DAVRANMAYA
YÖNLENDİRİR"





Özersay, AB'nin hatası sebebiyle Kıbrıs'ta 2004'te çok önemli
bir fırsat kaçırıldığını belirterek, "O dönemde bir 'şarta bağlama'
yaklaşımı yapılmadı. Eğer 2004'te Kıbrıslı Rumlara AB'ye üye olabilmeniz için
'çözüme evet demeniz gerekir.' denilmiş olsaydı, durum çok daha farklı olurdu.
Bugün için Kıbrıslı Rumlara 'Bu doğal gazdan yararlanabilmeniz için Kıbrıs
sorunun çözümü değil Kıbrıs Türklerinin rızasını da almanız gerekir.' denilse
burada bölgesel anlamda ciddi bir barış ortamı oluşmaya başlayacaktır diye
düşünüyorum. Bu bizi bir kapsamlı çözüme de götürür ve iyi bir başlangıç
olur." dedi.





Özersay, uluslararası aktörlerin ellerindeki gücü
kullanması, iki taraf arasında doğal gazla ilgili iş birliği başlaması ve
bölgesel aktörlerin bu iş birliği ile diyalog platformunun içine dahil olması
halinde, Doğu Akdeniz'in çok daha istikrarlı ve güvenli bir bölgeye
dönüşeceğini söyledi.





İki taraf arasında karşılıklı bağımlılığın ancak böyle
gelişebileceğini anlatan Özersay, "Bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi,
ilişkileri bozmaktan kaçınmaya yönlendirir. Çatışmadan uzak durmaya
yönlendirir. Daha ölçülü davranmaya yönlendirir. O nedenle önümüzde karşılıklı
bağımlılığı geliştirecek somut fırsat vardır, bu da doğal gaz konusudur.
Bölgedeki aktörleri iş birliğini yapmaya yönlendirecek şey de bir an önce
Kıbrıslı Rumlara, 'Sen bunu tek başına yapamazsın. Kıbrıslı Türklerle otur
masaya, anlaş ve biz şirketlere de risk yaratma.' mesajını vermeleri lazım. O
kritik eşiğe geldik diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.





"ÇATIŞMA ODAKLI BİR POLİTİKA ORTAYA KOYMADIK"





Doğu Akdeniz'de KKTC açısından sıcak çatışma riski
olmadığını vurgulayan Özersay, "Çünkü biz, çatışma odaklı bir politika
ortaya koymadık. Çalışmalarımızı, sizin yaptığınız gibi biz de şirket üzerinden
yapacağız dedik, yapılan ticari bir faaliyettir. Dolayısıyla, birisi bizim
ticari faaliyetlerimizi engellemeye kalkışmadıkça burada bir güç kullanmamız
söz konusu olmaz." dedi.





"CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI İÇİN KARAR VERMEDİM"





Bakan Özersay, gelecek yıl KKTC'de yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığı konusundaki soruyu ise "Henüz öyle bir
karar vermedim. Önümüzdeki dönemde, bu ülkenin Kıbrıs meselesinin ve Doğu
Akdeniz'deki gelişmelerin seyrine bakarak karar vereceğim. Eğer böyle bir
görevde daha fazla katkı koyabileceksek, bunu değerlendireceğimizi, elimizi
taşın altına koymaktan geri durmayacağımızı söyledik. Bizim için esas olan şey,
bu ülkeye en fazla nerede, hangi görevde hizmet edebiliriz, daha fazla katkımız
olur yaklaşımıdır. Ben buna bakarak karar vereceğim. Henüz öyle bir karar
verilmedi." şeklinde yanıtladı.


banner36
Yorumlar (0)
banner6
Günün Anketi Tümü
Sizce KKTC’nin en büyük sorunu nedir?
Sizce KKTC’nin en büyük sorunu nedir?