Akıncı: Anastasiadis saldırgan tavırlarda bulunuyor
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yeni bir açıklama yaparak Rum lider Nikos Anastasiadis’in çatışmacı bir üslupla gerçekle alakası olmayan saldırgan açıklamalarda bulunmakta olduğunu ifade etti. Akıncı’nın açıklaması şöyle: “Kıbrıs Türk tarafı olarak, BM Genel Sekreteri Geçici Özel Danışmanı Jane Holl Lute’un referans kavramlarını oluşturmaya yönelik çabasına en başından beri olumlu ve yapıcı bir şekilde katkı yapmaya çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yeni bir açıklama yaparak Rum
lider Nikos Anastasiadis’in çatışmacı bir üslupla gerçekle alakası olmayan
saldırgan açıklamalarda bulunmakta olduğunu ifade etti.
Akıncı’nın açıklaması şöyle:
“Kıbrıs Türk tarafı olarak, BM Genel Sekreteri Geçici Özel
Danışmanı Jane Holl Lute’un referans kavramlarını oluşturmaya yönelik çabasına
en başından beri olumlu ve yapıcı bir şekilde katkı yapmaya çalışıyoruz.
Kıbrıs’ta çözüme ulaşabilmek için akıl yolu, her şeye sıfırdan başlamak değil
mevcut mutabakatlara, 11 Şubat 2014 belgesine ve BM Genel Sekreteri Guterres’in
30 Haziran 2017 tarihinde sunduğu çerçeveye sadık kalarak, makul bir süre
içinde sonuca odaklanmaktır.
Ortaya koyduğumuz bu net ve yapıcı tutuma ayak uyduramayan
Rum lider Nikos Anastasiadis, böylesine hassas bir dönemde, çatışmacı bir
üslupla gerçekle alakası olmayan saldırgan açıklamalarda bulunmaktadır.
Sayın Anastasiadis nüfus konusuna değinirken, eğer çözüm
konusunda bir ivedilik duygusu içinde olsaydı, 2016 sonuna kadar geçerli olmak
kaydıyla sunduğumuz rakamlar çerçevesinde ve uyarılarımızı da dikkate alarak,
bir çözümü elde etmek için çaba harcardı. Bir taraftan ortaya çıkan çözüm
fırsatlarını statükoyu sürdürmek için harcayıp, diğer yandan statükonun
sonuçlarından şikayetçi olmak, samimi bir yaklaşım olarak değerlendirilemez.
Hiçbir şey statik değildir, çözümsüz geçen zaman, fiziki yapıyı da nüfus
yapısını da değiştirmektedir.
Sayın Anastasiadis’in bir BM parametresi olan siyasal
eşitliği ve bunun gereği Kıbrıs Türk halkının kararlara etkin katılım hakkını,
geçmişte varılan uzlaşıya aykırı olarak, bugün çözüme engel şeklinde takdim
etmeye çalışması kabul edilemez.
Bakanlar Kurulu’nda en az bir Kıbrıslı Türk bakanın olumlu
oyunun gerekliliğini, siyasal eşitliğin bir göstergesi olarak kabul ettiğini
Crans Montana’daki konferansın açılış konuşmasında bizzat ilan ettikten sonra,
bugün geldiği nokta elbette sorgulanacaktır.
Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitliğini ve kararlara etkin
katılımını reddeden yaklaşım, ciddi bir zihniyet sorununa işaret etmektedir.
Siyasal eşitlik ve kararlara etkin katılım hakkının dünyada bir başka uygulamasının
olmadığını iddia edenler, çok uzağa gitmeden, en başta Avrupa Birliği’nde
üyelerin nüfus oranlarına bakılmaksızın uygulanan karar alma mekanizmasını
hatırlamalıdırlar. Ulusal ortaklık hükümetlerinde bile (koalisyonlar) yöntem,
büyük ortağın tek yanlıkararlarıyla yürümek değil, uzlaşıyla kararlar
üretmektir. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi her türlü ortaklığın doğasında
uzlaşı kültürü vardır. Bunu anlamamakta direnen anlayışı biz de anlamakta
zorlanıyoruz.
1963 sonrasında Kıbrıslı Türklerin yaşadığı acıları ve
tarihsel gerçekleri yok sayarak Kıbrıs sorununu 1974’ten başlatmak, Kıbrıs Türk
toplumunu rencide etmektedir. Bu, adamızda çözüm isteyen birisinin yaklaşımı olamaz.
Her zaman söylediğim gibi, Kıbrıs’ta her iki toplum da derin acılar çekmiştir
ve çözüme giden gerçekçi yol, bunun inkarından değil samimiyetle kabulünden
geçmektedir.
Sayın Anastasiadis’in Kıbrıs sorununun tarihini yorumlama
biçimi, tıpkı bugün Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitliğini kabul etmemesinde
olduğu, gibi tek taraı ve sorunlu yaklaşımının bir yansımasıdır. Halbuki ortak
bir gelecek kurmak, geçmişi ve bugünü adil ve objektif bir anlayışla
kavrayabilmekten geçer.
Aynı şekilde her zaman dile getirdiğim gibi güvenlik
ihtiyacı her iki toplumun kendini güvende hissedebileceği şekilde karşılanmalı
ve birinin güvenliği diğerine tehdit oluşturmamalıdır. Her iki toplumun yaşadığı
acıları, tarihi gerçekleri ve güvenlik ihtiyacını saldırgan bir üslupla
reddetmek bizi geleceğe taşımaz, çözüm arayışlarına katkı koymaz.
Her iki tarafın makul güvenlik ihtiyaçlarını dikkate alan,
dengeli bir yaklaşımla çözüm elde edilebilir. Uluslararası bir anlaşmayı
birinci günden sıfırlayarak tek taraı maksimalist anlayışla sonuca gidilemez.
Kıbrıs, sorumlulukla hareket etmeyi daha da gerekli kılan
önemli bir dönemeçten geçmektedir. Böylesi bir dönemde gerçekleri çarpıtarak,
Kıbrıs’ta her iki halka geçmişte büyük acılar yaşatan çatışmacı zihniyetin klişe
sözlerini tekrarlamak, sorumluluk bilinciyle bağdaşmamaktadır. Tam tersine bu
dönemde gerekli olan, serinkanlılıkla, yapıcı bir anlayışla ve sorumlulukla
hareket etmektir. Herkes tarihi sorumluluğunun idraki içinde olmalıdır.”