Emekli Başhekim Dr. Bülent Dizdarlı, sağlık alanında 2000 yılında bir master planı yapıldığını hatırlatarak Dizdarlı, “Sağlık masaya yatırıldı, tahlilleri yapıldı, röntgeni çekildi, teşhisi konuldu. Ama tedavinin bilinmesine rağmen tedavi yapılmadı” diye konuştu
Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi emekli Başhekimi Dr. Bülent Dizdarlı, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) konuşarak, Tıp Bayramı’nın tarihçesi, ülkenin sağlık sisteminin geçmişi ve bugünü yanı sıra kişisel meslek yolculuğu hakkında açıklamalarda bulundu.
14 Mart Tıp Bayramı’nın uluslararası bir bayram olmadığının altını çizen Dizdarlı, ilk modern tıp okulunun II. Mahmut döneminde İstanbul’da, 14 Mart 1827 tarihinde kurulduğunu ve Tıp Bayramı’nın da bu nedenle 14 Mart tarihinden çıktığını ancak tıp bayramının 14 Mart’ta kutlanmasının aslında farklı bir nedeni olduğunu söyledi.
İstanbul’un işgali sırasında tıbbiye öğrencisi Hikmet Boran ve arkadaşlarının işgale karşı direniş için fakülte binasına bir Türk bayrağı astıklarını aktaran Dizdarlı, öğrencilerin daha sonra savunmalarında 14 Mart Bayramı’nı kutlamak maksadıyla bayrak astıklarını ve bu nedenle de 14 Mart’ın ilerleyen yıllarda Tıp Bayramı olarak kutlamaya başladıklarını kaydetti.
Dizdarlı, bu grubun İstiklal Savaşı içerisinde de çok ciddi çalışmaları olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
“Aslında Tıbbiyenin gururu bu kadarla da değil. 1982 yılına kadar İstanbul Tıp Fakültesi mezunlarını mart ayında veriyordu. Çünkü Çanakkale Savaşı’nda doktor ihtiyacı olunca öğrencileri apar topar mart ayında mezun edip, Çanakkale'ye yolladılar. Maalesef çoğu da şehit oldu. Mart mezuniyeti de tıbbiyenin önemli bir ananesiydi. 1982 yılından sonra bu uygulama kaldırıldı. Ben 1982 yılında son mart mezunuyum.”
İSTANBUL’DA TIBBİYE OKUYAN DAYININ İZİNDEN
1959, Lefkoşa doğumlu Dizdarlı, o dönemde toplumun şimdiki gibi kalabalık olmadığını, hatta çok küçük bir toplumda yaşadıklarını ve aile ilişkilerinin çok yakın olduğunu anlattı.
Dayısının o dönemde İstanbul’a tıbbiye okumaya gittiğini, daha sonra da uzmanlığını yaptığını dolayısıyla on yıl gibi bir süre onu görmediğini anlatan Dizdarlı, “Ben hep dayımın hikâyeleri ve özlemiyle büyüdüm. Dolayısıyla bana büyünce ne olacaksın diye sorduklarında doktor olacağım derdim.” dedi.
Dizdarlı, 1976 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazanınca adeta koşarak İstanbul’a gittiğini, ihtisasını da İstanbul’da tamamladığını söyleyerek, “Kulak burun boğaz ihtisası yaptım ve ülkeye döndüm. Aralık 1990 yılında da kadrolu olarak hastanede çalışmaya başladım.” dedi.
“TEŞHİS KONULDU AMA TEDAVİ YAPILMADI”
Dizdarlı, ülkenin geçmişteki ve günümüzdeki sağlık sistemi hakkında değerlendirmelerde de bulunarak, sağlık yapısının geçmişe kıyasla ilerlediğini ancak insanların etraftaki örneklere baktıkları zaman kendilerini geride gördüklerini dile getirdi.
Sağlık alanında 2000 yılında bir master planı yapıldığını da hatırlatan Dizdarlı, “Sağlık masaya yatırıldı, tahlilleri yapıldı, röntgeni çekildi, teşhisi konuldu. Ama tedavinin bilinmesine rağmen tedavi yapılmadı. Bunun yerine 12-13 tane üniversitede tıp fakültesi kuruldu. Sağlığı onlar ve kuracakları hastaneler kurtaracakmış. Tabipler Birliği olarak itirazlarımız oldu. Ancak biz ‘cebimizi düşünüp, gelişimi engelliyoruz’ diye eleştirildik.” dedi.
NÜFUSA GÖRE TIP FAKÜLTESİ SAYISI FAZLA
Özel hastanelerin kurulmasına karşı olmadıklarını vurgulayan Dizdarlı, eleştirilerin ülkede yanlış yapılan tıp eğitime yönelik olduğunun çünkü Dünya Sağlık Örgütü’ne göre iki milyon insana karşılık bir tıp fakültesi kurulması gerektiğini, bugün belki iki milyona yaklaşıldığı için bir tıp fakültesi ve hastanesi kurulabileceğini ancak 11 tanenin çok fazla olduğunu söyledi.
Dizdarlı, hazırlanan master planında birkaç konu belirlendiğini, bunlardan bir tanesinin de genel sağlık sigortası olduğunu belirterek, genel sağlık sigortasını ortaya attıkları zaman ne Güney Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de bu uygulamanın olmadığını anımsattı. Genel sağlık sigortasının bugün Güney Kıbrıs'ta ve Türkiye’de çok güzel uygulanmaya başlandığını söyleyen Dizdarlı, halen daha ülkede uygulanmadığını hatırlattı.
Master planında, buna ek olarak hasta hakları yasası, döner sermaye yasası, kamu sağlık çalışanları yasası, özel hastaneler yasası gibi konular olduğunu da söyleyen Dizdarlı, bugün kamu sağlık çalışanları ve özel hastaneler yasasının mevcut olduğunu belirtti.
Bu beş yasanın bir arada uygulanmasının master planı kararları içerisinde elzem olacağına dair karar üretildiğini de aktaran Dizdarlı, “Maalesef iki tane yasa geçirildi, diğerleri olmadığı için de sistem biraz topal doğdu.” ifadesini kullandı.
Mevcut yasalardaki eksiklikler ve yan sapmalar nedeniyle sisteminin “iyice kör topal olduğunu” dile getiren Dizdarlı, “Hekimlerin az olduğu bir dönemde hem özelde hem de kamuda çalışması kabul edilebilirdi, ama artık yeterli sayıda hekim var ve bu söz konusu değil. Özel hastanede çalışan hekimin kamuda da çalışması, hele hele sevk mekanizmasının da bu kadar kolaylaştığı bir dönemde, tartışılıyor.” dedi.
Dr. Dizdarlı, sağlık alanında 1960'daki şartlarla şimdiki şartların aynı olmadığını, bir zamanlar insanların derme çatma yerleri hasta olarak kullandıklarını, hatta mutfaklarda insanların doğum yaptığını da söyleyen Dizdarlı, günümüzde bunların kalktığını, ilerleme olduğunu ama diğer ülkelere bakıldığında sistemde sıkıntılar bulunduğunu dile getirdi.
“İnsanlar devlet güvencesi altındadırlar ama istedikleri hekime ulaşma şansına sahip değiller.” diyen Dizdarlı, devlet hastanesinde aylarca beklemek zorunda olduklarını, bu nedenle özel hastaneler başvurup, bazen ciddi paralar ödemek durumunda kaldıklarının altını çizdi.
Dr. Dizdarlı, sağlığın pahalı bir şey olduğunu da söyleyerek, söyle devam etti:
“Tıbbi teknoloji çok hızla gelişiyor. Doktorun yeni aletleri satın alması gerekiyor. Eğitimini görmesi gerekiyor. Ayrıca aldığı alet 2 yıl sonra demodedir. Daha iyisi mutlaka çıkıyor. Hastanelerin kapitalleşmesinin sebebi budur. Doktorlar tek başlarına bununla başka çıkamıyorlar. Özel hastanenin bedeli bu nedenle fazladır. Ayrıca özel hastanenin amortismanı pahalı, hekimi de tatmin etmesi lazım.”
Sağlıktaki sorunların çözümlerinin neler olduğunu sorduğumuz Dizdarlı, farklı yönetimlere rağmen, teşhisin ne olduğunun bilinmesine rağmen bunun yapılamadığını söyleyerek, “Her hükümetin, her kurulan sağlık kurumunun içerisinde, etkin statüko yangıları var. Bu düzeni savunan insanlar var. Bu hekimdir ya da hekim olmayan bir gruptur.” dedi.
Dizdarlı siyasetçilerin karşılarına herhangi bir direnci almak istemediklerini de belirterek, “Bizde siyasetçi ne zamanki seçilme gailesini unutup, tarihe iz bırakma gailesi taşıyacak sorunları çözebileceğiz.” ifadesine yer verdi.